Bir Musluk Hesabı!..
İzninizle, aslında çok basit olmasına rağmen, yılların yanlış tercihleri üst üste eklenince doğru çözümü çok zor zannedilen “enerji ve ekoloji adına yanlışlarımızı” basit bir karşılaştırma ile özetlemek istiyorum. Gelin bir “mesela dedik!” hesabı yapalım birlikte... Diyelim ki “10” liraya aldığınız bir musluk, ihtiyacınızdan çok su harcıyor. Bir türlü kısılmıyor, contası su kaçırıyor. Ama siz su parasını ödemeye devam ediyorsunuz. Akıllı komşunuz ise aynı işi dörtte bir su harcayarak görebiliyor ve elbette dörtte bir su parası ödüyor... Ben de size musluğu değiştirmenizi, komşunuzdaki gibi, ihtiyacınız kadar su harcamanızı sağlayan akıllı bir musluk kullanmanızı öneriyorum. Hatta böylece, yaşam konforunuzu değiştirmeden azalabilen su ihtiyacınızı önemli ölçüde bulunduğunuz yerde de üretebileceğinizi söylüyorum. Ama o armatürün yaklaşık “13-15” TL arası olduğunu bahane edip, “İlave harcama yapamam!” diyorsunuz bana. Akılcı önerileri, mevcut binanızda da önemli oranda uygulama şansınızın olduğunu ama sıfırdan yola çıktığınızda, yani henüz temel atmadıysanız “doğru yön, doğru malzeme, doğru tasarım” ile özetlediğim “Enerji Mimarlığı” ilkeleri ile en az yüzde 50 enerji tasarrufunu yakalayacağınızı ve gerekli görülen ölçüde elektronik, mekanik donanımın eklenmesi ile başarı şansınızın yüzde 100 olacağını söylüyorum. Fakat siz aslında fazladan ödediğiniz su parası ile 3 ile 7 yıl arasında bir sürede, musluğun da harcanan suyun da parasını amorti eden ve daha sonrasında size hiç harcama yaptırmayan bu sistemlerin yatırım bedelini zaten harcadığınızı hiç fark etmiyorsunuz. İşte hesap!.. Gelin çok basit bir hesap yapalım birlikte... Harcanan toplam enerjinin dörtte birinden sorumlu ama sorumsuz davranan sanayinin ve yine maalesef dörtte birinden sorumlu aptal ulaşımımızın günahlarını görmezden gelip, “o işlerden de sorumlu olan bütün insanların içinde yaşadığı” ve 20 milyon civarında olduğunu bildiğimiz konut stoğumuza bir göz atalım. Ortalama 100 metrekareden, eder 2 milyar metrekare. Önerdiğimiz tüm sistemler dahil, yani “kendisini ısıtan, soğutan, havalandıran, aydınlatan ve atıklarını kontrol edebilen” bir yapının metrekaresi 1000 dolardan kolayca inşa edilebileceği artık görülmüştür. Ki bu bedel tüm enerjinin kolayca ve sağlıkla karşılanabileceği, aynı zamanda deprem riskinin de önemli ölçekte yok edilebildiği bir yatırımın karşılığıdır. Diğer yandan, artan enerjinin devlete satılabileceği, “sıfır enerji” bedeli, başka deyişle “artı enerji” yapısı elde etmek için yapılacak harcamanın da en üst sınırıdır. Bu durumda bile toplam maliyet ancak 2 trilyon dolar edecektir. Şimdi, yazalım bunu bir kenara... Enerji Bakanımızın bu yıl için 72 milyar dolar olarak açıkladığı enerji bedeli, gelişmiş ülkelere göre 8 katı fazla bir “ihtiyaç artışı mecburiyeti zannı!” içinde ulaşılan rakamdır. Şu “sekiz katı orana Türkiye mecburdur!” saçmalığını da bir kenara bırakalım. Yüzde 2 dünya ortalamasını, yüzde 1.5 AB ortalamasını, yüzde 1 artışla bal gibi yetinen gelişmiş ülkeleri yok sayalım şimdilik. Bir önceki Enerji Bakanımız Hilmi Güler tarafından da ifade edildiği gibi, bir birim yaşam ve üretim için yaklaşık dört katı fazla harcama yaptığımızı kabul ederek bir hesap yaptığımızda bile bu gereksiz harcamanın sadece bu yıl için 50 milyar dolar olduğunu görürüz. Temel yanlışımızı fark etmeden, ortalama yüzde 8 enerji ihtiyacı artışı ile yolumuza devam edersek, yani dört katı su harcayan musluğu değiştirmemekte ısrar edersek, 20 yıl sonra harcamış olduğumuz toplam para da, artış oranımızın yüzdesine göre, yani bileşik faizle 2 trilyon dolar edecektir zaten. İşte buyurun; bu ülkeyi baştan inşa etmeye yetecek paranın, sadece enerji musluğundan boşuna akacak olan petrol, doğalgaz, kömür ve benzeri yakıtlara ve o yakıtların mecbur ettiği sistemlere zaten ödenmekte olacağının hesabı!.. Ya bu hesaplara hiç aldırmayıp ülkemizin, ekonomik ve siyasi dayatmalara esir düşeceği bir geleceğin suçlusu olacağız, her türlü ekolojik yıkımın da tetikçisi olmayı kabul edeceğiz ya da bugünden tezi yok, çıkış yolları arayacağız. 20 yılda 20 milyon konutun ya da ortalama bir yılda bir milyon konutun baştan ve en akılcı biçimde inşa edilebileceği bir harcamanın sokağa dökülmesine rıza gösterirsek, güzel ülkemizin başına gelebilecekleri düşünmek dahi istemiyorum.. Yani lazım olan, sadece akıldır. Bedel zaten ödenmekte ama geri dönüşü olmayan bir dış alıma karşılık olarak, dış ülkelerin hesabına ve gittikçe artan oranda borçlanarak. Doğanın da canına okuyarak. Milletçe göze alınan ve maalesef zaten harcanmakta olan para, planlı bir inşaat eylemi ile kentleri ve giderek ülkeyi yeniden inşa edebilecek kadar büyüktür. Ortak aklı kullanmak, yani yeni yapacağımız tüm yapılarda “Enerji Mimarlığı” ilkelerine göre tasarım ve uygulama yapmak, hem ülkeyi borç batağına sürüklenmekten koruyacak hem de tam bağımsız bir geleceğin tek garantisi olacaktır. Böyle bir yapı elde etmenin, sıradan bir yapıya göre yatırıma bazı maliyetler ekleyeceği düşünülürken, hangi kısa ve uzun vadeli maliyetlerden böylece kurtulduğumuzu da hesap etmek zorundayız. Bu da gerçek maliyet Bugüne kadar uyguladığımız ve projelendirdiğimiz “Enerji Mimarlığı” projeleri üzerinde yaptığımız analizlerde görülmüştür ki, bu tip bir yapılanmanın, tüm enerji girdileri dahil olmak üzere toplam inşaat maliyeti 1200 TL/m2 ile 2200 TL/m2 arasındaki geniş bir aralıkta gerçekleşmektedir. Örneğin 150 m2lik müstakil bir evin metrekare maliyeti 2200 TL’yi bulurken, 1000 m2 kapalı alana sahip ve halen yapım sürecindeki, Orman Bakanlığı’nın talebi üzerine projelendirdiğimiz tüm enerjisini üretebilecek olan Afyonkarahisar Tıbbi Bitkiler Bahçesi projemizde 1890 TL/m2 bedel ortaya çıkmıştır. Buna mukabil, projemiz ve hesaplamalarımız EBRD (Avrupa İmar ve Gelişim Bankası) tarafından incelenip onaylanmış olan sığınak, otopark benzeri tüm kapalı alanlar dahil edildiğinde 11.000 m2yi bulan 20 dairelik bir özel yerleşkemizin maliyeti 1200 TL/m2ye inebilmiştir. Alışılmış bir inşaatla aradaki maliyet farkının geri dönüş sürelerinin ise 3 ile 7 yıl arasında değişmekte olduğu görülmüştür. Elbette bu geri dönüşün, bireysel değil, ülkeye olan maliyetler üzerinden değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu fark için ya şimdiden kaynak yaratıp, ülkemizi batağa sürükleyecek dehşet savurganlığın önüne geçeceğiz ya da zaten ödenmekte olan enerji bedellerini, kendimizi çaresiz sanarak sineye çekip, yani ödemeye akılsızca devam ederek, bu yok oluşun suç ortakları olacağız. Sorumlu kim?.. Bu konudaki hassasiyet, büyük-küçük her kişinin ve kurumun vecibesidir. Ülkemizin bugünü olduğu kadar geleceğinin sorumluluğunu da üstlenmeyen bir devlet anlayışı ve kurumsal davranış, kabul edilemez. Yani bu sonucu elde etmek için gösterilecek ilave gayretin ve akıllı harcamanın aslında çok daha büyük bir milli harcamayı engellemek olacağını görebilmeliyiz. Çok basit bir benzetme ile, yatırımını kısa sürede ödeyecek kârlı bir üretim için başlangıçta yatırım yapmazsanız, o kârı da elde edemezsiniz. Bütün sorun bu yatırımı en uygun sınırda, en az kaynak kullanarak, en uygun biçimde yapmaktadır. Ulusal ve uluslararası kaynakların bu kapsamda projelere, büyük oranda hibe ve çok düşük faizle kredi sunmalarının nedeni de budur. Çünkü bilmektedirler ki bu destek aslında o ülkenin ve giderek dünyanın geleceğini kurtarmaktır. Bilinçsiz gidişin doğuracağı korkunç harcamalardan ve doğal yıkımlardan kurtulmanın sigortasıdır. Bu sorunları hiç dert etmediğimiz takdirde bileşik faiz yöntemi ile hesap ettiğinizde 20 yıl sonra toplam olarak 2 trilyon dolarlık bir harcamaya ulaşacağımız artık bellidir. O güne kadar ölmez sağ kalırsak... Ya da daha acısı, bu borç yükü altında sağ kalmamıza izin verilirse... Bu parayla, ısrarla vurguladığımız gibi bir ülke baştan inşa edilir. Ya bu bedeli bilinçsizce harcarken, ülkemizin teslimiyetine giden yolda koşar adım ilerlemiş oluruz ya da sorumluluğumuzun bilinciyle kendi çerçevemizde akıllı seçimler ve yatırımlarla bugünden tezi yok önemli bir ölçekte, geriye doğru en doğru adımı atmış oluruz. Aklın yolunda buluşacağımıza inanıyorum. Sorumluluktan söz açmışken, hani biraz da rüzgar ve güneş tarlalarından ve sorunlarından başımızı kaldırıp çevreye bir göz atsak diyorum. Bir başka deyişle, şu işin kabzımallığından bir an için vazgeçip, manavlığına, hatta daha da cesaretle son kullanıcı olmanın dayanılmaz ağırlığına, yani bizzat kendi yaşantımıza bir göz atalım diyorum... Şöyle bir benzetme yapılabilir: Adam obez!. Yani bir türlü doymuyor. Siz ona sağlıklı bir yaşam ve yöntem teklif etmek yerine, GDO’lu değil, organik domates teklif ediyorsunuz. Daha mı ucuza?.. Hayır!.. Piyasa fiyatından. Yani bir tek siz kazançlısınız bu işten. Yani hala dört katı fazla tüketme alışkanlığı devam ediyor, hala yüzde 8 yıllık artışa inanılıyor ve yirmi yıl sonraki toplam bedel muhtemelen yine 2 trilyon. Bu toplamın artık tamamı yurtdışına gitmiyor, hava da o kadar kirlenmiyor belki ama harcama miktarında değişiklik yok. Hepimiz hala bu gereksiz harcamanın suç ortağıyız!.. Bir nebze Amerika... Son seçimde Obama ilk defa “Amerika enerji konusunda kendisine yetmeli” demişti. Fosil yakıtlara ayrılan bütçenin kademeli olarak azaltılması, temiz enerjilerin ise en üst seviyede desteklenmesi kararını almıştı. Yani onlar da anladılar ki artık “pabuç pahalı !”. Sanırım bizimkiler hala bedava!.. Daha sonra da eğitimden başlayıp, “tüm okullar 2020’ye kadar kendi enerjisini üretecek!” diyerek, somut adımlar attı. Artık Amerika’da nükleer santraller kapanıyor. 78’den bu yana 107,000 MW kapasiteli değişik yapım aşamalarındaki 97 nükleer santral iptal edildi ve harcanan milyarlarca dolar boşa gitti. O Amerika aynı zamanda son 5 yılda doğal dengeye zarar verdiği için irili ufaklı 240 barajı yerle bir etti. Çünkü federal binaları ve devlete ait tüm yapıları enerji verimli hale getirmek ve konutların enerji kayıplarını engellemek, büyüyen ekonominin enerji ihtiyacını karşılamaya yetti gari... Bunları daha önce de yazdım, yine yazıyorum. Çünkü bir türlü anlaşılamıyor. Anlayışsızlık da “yetti gari!” Sizce Amerika mı çılgın, biz mi?.. Galiba Türkiye’ye de en akıllı tarafından böyle çılgın projeler gerekiyor. Ey hedeftekiler!.. Anladınız mı neden “kabzımallıktan manavlığa, oradan da son kullanıcılığa inmek gerekir; önce ya da aynı zamanda, oradaki sorunları da görmek ve çözmek gerekir” diyorum ?.. Esas sorun orada ise esas çözüm de orada olmasın sevgili yeşil sermayedarlar?.. Yeşil, para ettiğinden beri, gümüşten platine sertifika merakına düşen ve duvarına çaktığında, “En yeşil binayı ben yaptım, cennette yerim hazır” zanneden anlı şanlı iş adamları?.. “En yeşil otel”, “En yeşil AVM” reklamları ile topluma yutturulmaya çalışılan yapıları inşa eden yatırımcılar... Ve sonunda, “Sıfır Demek Ne Demek?” başlıklı makalemde de değindiğim gibi en üst seviyede bir sertifikaya sahip binamızın, klasik bir yapıya göre doğalgaz tasarrufunda yüzde 10’u dahi geçemediği anlaşıldığında da Bakan düzeyinde kızılca kıyamet kopan “sözüm ona yeşil!” binaları yaptıranlar... Ve de, ey kerameti kendinden menkul, adı sanı daha dün bilinmezken, günümüzün gökdelen şövalyeleri haline gelen ve herkese mutlu yaşam vaat eden, sürüsüne bereket inşaat firmaları... Yanlış hedef, yanlış proje, yanlış yapım teknikleri ve malzemelerinin sizi soktuğu, aslen çıkmaz sokakta, kendi yarattığınız ve maalesef sinyallerini duymaya başladığımız karadeliğinize çökmeden, sizler de şapkanızı önünüze koyup bir düşünseniz diyorum... Ä°lginizi çekebilir... 2025, Ä°nÅŸaat Sektöründe Enerji Dönüşümü için Dönüm Noktası Olacak mı?Avrupa genelinde artan faiz oranları ve inÅŸaat maliyetleri, bina sahiplerini 2024 yılında enerji dönüşüm projelerine yatırım yapma konusunda temkinli ... Mekanik Tesisatın Yeni Yüzyılı: Tesisat Sektörünün Dört BileÅŸeniGHÄ°YO'dan okuldaşım, Ä°ÅŸ ve Pazar GeliÅŸtirme Stratejileri Mentoru deÄŸerli dostum Yavuz Can Yazıcı, Four Essentials izlenimlerini yazdı.... ISO 14067 Ãœrün Karbon Ayak Ä°zi Hesaplama ve DoÄŸrulamaSon zamanlarda, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi konusu giderek daha önemli hale gelmektedir. Ä°klim deÄŸiÅŸikliÄŸi, dünya genelindeki birçok ülkeyi etkisi altına almakt... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.