Talep Gelmeden Yeşil Bina Yapabilmeye Çalışma...
Başlık, sadece farklılık yaratmak amacı ile yazılmadı... Yaşadığımız deneyim gerçekten farklıydı... Bir sürecin öyküsü olarak, farklı bakış açılarına göre değişen yönleri ve farklı öyküleri var, ama bu başlık konumuza uygun olacaktır. Başlığa konu olan yapı, Zonguldak Kozlu Belediyesi tarafından ihale edilen belediye hizmet binasıdır. Süreç Kozlu Belediyesi’nin kendi arazisi üzerinde bir hizmet binası yapılması talebiyle başladı. Bizler karşılıklı yapılan ihtiyaç programlarıyla sürece dahil olduk. Yapılan ilk görüşmede defterime karaladığım eskiz, son ana kadar öykünün kahramanı oldu. Tasarım sürecinde sadece konumu, arsa biçimi ve ihtiyaç programı gibi faktörlerin etkisi ile değişiklikler meydana geldi. Belediye programında “Yeşil“ veya “Enerji Etkin Bina“ gibi kavramlar olmamasına rağmen, bizlerin bazı duyarlılıklarının yön verdiği bir proje ortaya konuldu. Finansman temininin çözülmesinin ardından yüklenici firmanın uygulamasını gerçekleştirdiği proje, ekolojik mimari konusunda uzmanlar olmaksızın kendi bünyemizdeki mimari ekip tarafından yürütülmüş, tasarımcı mimarının bakış açısı ve talepleriyle şekillenmiştir. Zonguldak ve dolayısıyla Kozlu için en sorunlu konulardan biri de yapılaşmaya uygun arsa teminidir. Şehrin yarısı dolgu zeminde, diğer yarısı ise tepelerde kurulmuştur. Kontrolsüz ve düzensiz bir yapılaşma söz konusudur. Böyle bir yapılaşma içinde çizgisiyle, heykeliyle farklı bir bina üretmeye çalışmak, ilk başta anlamsız dahi gelebilir. Fakat gerçekleştirilecek projenin bir kamu yapısı olması ve bundan ötürü yapının bir misyon üstlenmesi gerektiği düşüncesi, hareket noktamız olmuştur. Aslında bir mimar olarak, “Ağaçları binalardan daha çok severim“ derim. Ortaokuldan yıllarından beri kendimi çevreci olarak tanımlamışımdır (1960’lı yıllar). Buna rağmen ekolojik bina kavramı bana abartılı gelir. Çünkü her yapılan bina eylemi bir insan müdahalesidir ve çevresini olumsuz etkiler. Arazide kısa bir sürede kamp kurup, ateş yaktığımızda, arkamızda bıraktığımız küçük izler dahi, doğada süregelen döngüye dışarıdan müdahaleyi ifade eder. Dolayısıyla bina yapmak da bir “ “unekolojik“ eylemdir. Sadece birkaç binanın ekolojik olmasının amaçlanması ise sadece bir “Deniz yıldızlarını kurtaran(kurtarmaya) çalışan adam“ hikayesidir. Yaşadığımız süreçte diğer çevreci bina yapma öykülerinden ayrılan yön şu olmuştur: Genellikle işveren, mimara arsa ve bütçeye ilişkin verilerin yanı sıra yapının çevreci özellikte olması talebiyle gelir. Burada ise bu tür bir talep olmamakla birlikte, genel yüklenici firmanın, yapılan işe itirazı olmadı. Bir anlamda mimarın vizyonunu herkes paylaşmış oldu. Bu destekle birlikte heykelinde çevreci bir çizgiyi gördüğümüz yapıya daha farklı özellikler ekledik. Eğimli ve yeşil çatı dışında güneye bakan her mekanda trombe duvar olması öngörüldü. İlk programa göre birbirinden ayrı mekanlar olarak düşünülen ofislerin, trombe duvarların yeterince verimli olamayacağı düşüncesiyle açık ofis şeklinde çözülmesine karar verildi. Açık ofisleri güneye, koridoru kuzeye bakacak şekilde planlayarak; ısıtma ihtiyacı düşük bir mekan olan koridor tampon hacim olarak kullanıldı. Ayrıca binanın ilk eskizindeki kuzey cephesi, binayı bir kabuk gibi saran ve kütlesel etkisi kuvvetli olan bir duvar hissi veriyordu. Koridorun kuzey cepheye bakacak biçimde konumlandırılması ile bu duvarda daha az açıklık yapılabilecek, bu kabuk hissi güçlendirilecekti. Ayrıca bu çözüm ile binanın kuzeyi ve güneyi arasında doğal havalandırma sağlanması kolaylaşacaktı. Bina kuzey yönüne bakan eğimli yeşil çatısıyla kuzey rüzgarlarının soğutucu etkisini azaltabilecek; büyük oranda şeffaf olan güney cephesi ve trombe duvarları ile kış aylarında güneşin ısıl etkisinden yararlanabilecek; yazın ise güneş kırıcılarla güneş ışınlarının oluşturacağı olumsuz etki azaltılabilecekti. Yapıda yeşil çatı ile sağlanan ısı yalıtımının, seçilen özel malzemelerle duvarlarda ve low-e kaplamaların kullanımı ile şeffaf alanlarda da devamlılığı sağlanmıştır. Eğimli yeşil çatılarda ise seyrek bitkilendirme yapılması planlanmıştır. Ayrıca projede lavabolardan elde edilen suyun arıtılarak tuvaletlerde kullanılması şeklinde gerçekleşen gri su arıtması kullanımı ile yüzde 50 oranında bir su kazanımı öngörülmüştür. Isıtma konusu bölgenin ciddi bir sorunuydu. Yapının konumlandığı arazi, Kozlu kömür yatakları üzerinde ve TKİ madeninin komşusudur. Buna rağmen projenin ısıtma çözümünde birlikte çalıştığımız ekipteki makine mühendisi arkadaşların dahi bilmedikleri, oysa 1850’lerde kullanımına başlanan ve Avrupa’da 1927 yılında ısıtma amaçlı ilk örneği uygulanan ısı pompası sistemi kullanılması kararı alındı. Burada ilginç olan nokta, önerinin bir mühendis tarafından getirilmemiş, aksine proje mimarının yönlendirmesiyle geliştirilmiş olmasıdır. Proje sürecinde tümü olmamakla birlikte mimar ve mühendis birçok meslek insanının aslında alanındaki gelişmelere uzak olduğunu izledim. Standart ve kolay olan, çaba harcanmayan, riske girilmeyenin peşindeyiz hepimiz. Burada en önemli konu, sadece yatırımcının istekleri doğrultusunda hareket eden, hiç araştırma yapmayan meslek sahiplerinin topluma ne verebileceği sorusudur. Yani güneşten gelen ve hava, su ve toprakta biriken temiz enerjiyi dahi kullanmaya çaba göstermemeyi anlamak güç. Şu anda yapımı devam eden proje, herhangi bir Anadolu kasabasında ve Anadolu’nun bilinen en eski kömür madenleri üzerinde yer almasına rağmen, kömür kullanmadan ısıtılıp soğutulabilecek ve böylelikle Kozlu’nun, bacasından duman çıkmayan ilk binalarından biri olacak. Bu projede herhangi bir bina yapma alışkanlığı olanlara, herhangi bir binada nasıl olursa olsun oturmak isteyenlere, binanın ön cephesiyle arka cephesini farklı kaplayanlara, “Lüks-Ultra Lüks“ gibi standart dışı kavramlarla konut alıp satanlara; hazır olan bir enerjinin üzerinde ve altında oturan ama onu kullanmayanlara; böyle bir binayı üretme amacında olmayan mimarlara ve yenilenebilir enerji sistemleri konusunda bilgi sahibi olmamaya özen gösteren mühendis arkadaşlara rağmen “çevresine daha az zarar verecek bina“ yapma konusunda uğraş verildi. Yazının başlığına dönersek... Bu projede “Yapabilmeye Çalışma“ nedenimizin eksik bilgi sahibi yetkin kişiler olduğunu; yatırımcı ve işverenin çevresine duyarlı bir yapı yapılması konusunda herhangi bir talebinin olmamasına karşın, bu yaklaşım karşısında olumsuz tavır sergilenmemesinin de bir tür teşvik olarak algılanabileceğini söyleyebiliriz. Umudumuz önümüzdeki süreçte çevresine daha az zarar verecek binaların yapımının teşvik edilmesi ve yaygınlaşmasıdır. İlginizi çekebilir... Mekanik Tesisatın Yeni Yüzyılı: Tesisat Sektörünün Dört BileşeniGHİYO'dan okuldaşım, İş ve Pazar Geliştirme Stratejileri Mentoru değerli dostum Yavuz Can Yazıcı, Four Essentials izlenimlerini yazdı.... ISO 14067 Ürün Karbon Ayak İzi Hesaplama ve DoğrulamaSon zamanlarda, iklim değişikliği konusu giderek daha önemli hale gelmektedir. İklim değişikliği, dünya genelindeki birçok ülkeyi etkisi altına almakt... Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve SKDM Sertifikası Nedir?İklim değişikliği, günümüzde dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biridir. Karbon emisyonlarının azaltılması ve sürdürülebilir bir gele... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.