E.C.A.
COPA

Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği ve Yeni Bina Tasarımı

Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği ve Yeni Bina Tasarımı

15 Temmuz 2010 | KONUK YAZAR
1. Sayı (Mayıs - Haziran 2010)

Ömer Moltay, LEED AP / Mimta Mimarlık Taahhüt İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. Tüm dünyada son derece hızlı gelişen Yeşil Binalar hareketinin ana hedefi, binalardaki enerji verimliliğinin artırılmasıdır. Bu konudaki ilk çabalar 1973 petrol krizinde başlamış, son senelerde ortaya çıkan enerji kaynaklarının azalıyor olması ve küresel ısınma gerçeği ile acil bir konu haline gelmiştir...
Ömer Moltay, LEED AP / Mimta Mimarlık Taahhüt İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.

Tüm dünyada son derece hızlı gelişen Yeşil Binalar hareketinin ana hedefi, binalardaki enerji verimliliğinin artırılmasıdır. Bu konudaki ilk çabalar 1973 petrol krizinde başlamış, son senelerde ortaya çıkan enerji kaynaklarının azalıyor olması ve küresel ısınma gerçeği ile acil bir konu haline gelmiştir. Binaların inşaat ve kullanımları sırasındaki enerji tüketimleri ülkelerdeki toplam primer enerjinin yüzde 40’ına karşılık gelmektedir. Bu nedenle bu alanda yapılacak olan enerji verimliliği iyileştirmeleri hem ekolojik sebeplerden hem de ekonomik sebeplerden dolayı son derece gereklidir.
Ülkemizde de bu konudaki yasal çalışmalar 2007 senesinde yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu ile hız kazanmıştır. Dolaylı olarak 2005 senesinde yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile de sürdürülebilir binalar için büyük önem arz eden yenilenebilir enerji kaynaklarından merkezi olmayan elektrik üretiminin önü açılmıştır.
5 Aralık 2008 tarihinde yürürlüğe giren ve 1 Nisan 2010 tarihinde değişikliğe uğrayan “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği” ise, yapıların tasarlanmaları konusunda önemli şartlar getirmekte ve tasarımcıların daha önce alışık olmadıkları konularda efor sarf etmelerini gerektirmektedir. AB yönetmeliklerine paralel olarak düzenlenen ve gelişmiş ülkelerde senelerdir kullanılan enerji ile ilgili kavramları Türk yapı sektörüne sokan bu yönetmeliğin bina tasarımı için doğurduğu sonuçlar ve tasarımcıların bu yönetmeliğe nasıl yaklaşabilecekleri bu yazıda irdelenmeye çalışılmıştır.
Öncelikle, bu yönetmelikten bağımsız olarak, binaların enerji performanslarının yüksek tutulmalarında, mimarların çok önemli bir rol oynadıklarını belirterek başlamak gerekir. Binanın mimarı, tasarımın erken aşamalarında verdikleri kararlarla binanın belirli bir enerji performans değerine kolay veya zor ulaşmasında belirleyici rol oynamaktadır. Bu aşamada verilen yanlış kararlar, ileriki tasarım aşamalarda ancak yüksek maliyetlerle düzeltilebilmektedir.
Bahsi geçen yönetmelik, enerji performansı konusunda mimarlara önemli görevler yüklemektedirler. Yönetmelik, 2. maddenin 2. fıkrasında belirtilen özelliklere sahip kapsam dışı bırakılan binalar haricinde (örneğin sanayi alanlarında üretim faaliyetleri yürütülen binalar) tüm yeni binaların tasarımında, mevcut binaların proje değişikliği gerektiren önemli tadilat projelerinde ve mekanik ile elektrik tesisat değişiklerinde uygulanmak zorundadır. Tasarım sürecinde yönetmeliğin uygulanmaması veya yanlış yorumlanması yapı ruhsatı alınamaması ile sonuçlanmakta, aynı şekilde inşaat ve uygulamaların yönetmeliğe uygun yapılmaması yapı kullanım izin belgesi alınamaması ile sonuçlanmaktadır.

Mimarların Yeni Bina Tasarımında Dikkat Etmesi Gereken Konular
Yönetmelik; binaların ısıtma, soğutma, mekanik havalandırma ve aydınlatma ihtiyaçlarının öncelikle mimari tasarım yoluyla minimum düzeyde tutulmasını şart koşmaktadır. Bu şart, yeşil bina tasarım sürecinde de karşımıza çıkan bio-iklimsel yaklaşımların uygulanmasını gerektirmektedir. Burada bina ile güneş arasındaki ilişkinin doğru kurularak kış aylarında güneş ısısından azami seviyede faydalanılması, gölgelendirme konusunda doğru tercihler yaparak yazın soğutma yüklerinin en az seviyede tutulması önemli yaklaşımlardır. Bu kararlar verilirken optimizasyonun dikkate alınması şarttır; örneğin güneş ısısından korunmak amacıyla pencere alanının azaltılması, günışığı kullanım fırsatlarını da aynı derecede azaltacak ve belki de kaçınılan mekanik soğutma enerjisinin daha fazlası, aydınlatma armatürleri tarafından kullanılmak zorunda kalacaktır. Mimarların bunu günümüzde bilgisayar destekli tasarım alanına yavaş yavaş girmeye başlayan simülasyon çalışmaları yoluyla analiz etmeleri ve en doğru seçimleri yapmaları mümkündür.
Doğal havalandırma ve doğal aydınlatma, yine yönetmelik tarafından binaların “yaşam alanlarında” (ofis binalarında çalışma alanları, konut binalarında ise oturma ve yatak odaları) azami derecede istifade edilecek konular arasında gösterilmektedir. Doğal havalandırma, hem mekanlara taze hava getirilmesi, hem de mekanların soğutulması için kullanılabilecek ve sıfır enerji tüketimine sahip bir yaklaşımdır. Doğal havalandırma, pencereler yoluyla sağlanabildiği gibi, ısınan havanın yükselmesi prensibinden faydalanan baca sistemleriyle de sağlanabilir. Bu konuda mimarlara yol gösteren genel kabul görmüş kurallar olduğu gibi, akışkan modellemesi yoluyla farklı doğal havalandırma tasarımlarının analizlerini yapmak mümkündür.
Doğal aydınlatma konusunda, günışığının yapay aydınlatma yerine azami seviyede kullanılması prensibi geçerlidir. Bina geneli için veya farklı mahaller için günışığı kullanımı konusunda hedefler koymak ve tasarımı bu hedeflere ulaşacak şekilde yapmak, günışığı kullanımında geçerli bir yöntemdir. Mimarların bu konuda en sık kullandıkları metrikler, bir mahaldeki doğal ışık miktarının dış ortamdaki doğal ışık miktarına oranını ifade eden Günışığı Faktörü ve bir sene içerisinde günışığının yeterli olması sayesinde yapay aydınlatmanın ne kadar süre kullanılmadığını ifade eden Günışığı Otonomisi kavramlarıdır. Her iki kavramın da belirli bir tasarım için bilgisayar simülasyonu yoluyla hesaplanmaları mümkündür.
Tüm uygulama projelerinde ısı yalıtımı ile ilgili detayların gösterilmesi ve dış kabuk yalıtımında ısı köprüleri oluşmayacak şekilde detaylandırma yapılması, yönetmelik tarafından talep edilmektedir. Bu noktada mimarların ısı yalıtım projelerini yapan mekanik proje müellifleri veya enerji analiz uzmanlarıyla koordineli olarak çalışarak ısı yalıtımı gereksinimlerini ve kullanılacak malzemeleri belirlemeleri ve bu malzemeleri kendilerinden beklenen ısı yalıtım performanslarını verecek şekilde uygulama projelerine işlemeleri çok önemlidir.
Yönetmelik, ısı yalıtımı konusunda binaların Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerine göre belirlenmiş maksimum ısıtma enerjisi değerlerini veren TS 825 standardını işaret etmektedir. Maksimum yıllık ısıtma enerjisi değerinin altında kalınması ise doğru ısı yalıtımı projesi ile mümkün olabilmektedir. Isı yalıtım projesinin sorumlusu mekanik proje müellifi olmakla beraber, mimar bu projeye giren birçok donenin karar vereni konumundadır. Örneğin dış cephelerde hangi oranda saydam alan kullanılacağı, bina toprak temaslı eleman yüzeylerinin ne şekilde korunacağı, bina yüzey alanı–hacim ilişkisinin nasıl olacağı, ısı yalıtım projesi ve ısı yalıtım gereksinimlerini doğrudan etkileyen kararlardır.
Mimar, tasarımını yaptığı binadaki tüm dış kabuk elemanlarının ısıl geçirgenlik katsayılarını (Up) bilerek malzeme seçimi yapmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken, Up değerlerinin nasıl tanımlandıklarıdır. Örneğin pencereler için Up değerleri, sadece pencere camının üreticisi tarafından deklare edilen Up değeri değil, cam–çerçeve kombinasyonundan oluşan saydam yapı elemanının efektif Up değeri olarak kabul edilmektedir. Bu değerlerin mimarlar tarafından bilinmeleri şu açıdan çok önemlidir: Isı yalıtım projesini yapan mekanik mühendisi, TS 825 tarafından belirlenen azami senelik ısıtma enerjisinin üzerinde kalındığı takdirde ısı yalıtımında iyileştirmeler talep edecektir. Bu iyileştirmeleri mimarın esnek bir yaklaşımla tasarımında gerçekleştirmesi gerekecektir ve bunun için bina kabuğunda yapı elemanlarının seçiminde Up değerlerini göz önüne alarak kararlar vermelidir. Burada ısı yalıtımı sadece bu amaçla levha veya rulo şeklinde üretilen ürünlerin kullanılması olarak düşünülmemelidir, nitekim tüm yapı elemanlarının belirli bir yalıtım değeri vardır ve bunları iyi bir performans yakalayacak kombinasyon ve konfigürasyonlarda kullanmak mimarın sorumluluğundadır.
Yine mimarlar tarafından başka disiplinlerle koordineli olarak çözülmesi gereken bir konu, yenilenebilir enerji kaynaklarının binaya entegre edilmeleri konusudur. Yönetmelik, 7. maddede yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılma imkanları konusunda mimarların dikkate alması gereken raporlardan bahsetmektedir, ancak bu raporların kim tarafından hazırlanacağı konusunda bir şart getirmemiştir. Bu raporlar, bağımsız mühendis müşavirler tarafından hazırlanabilecekleri gibi mimarlara, yapılarda enerji kullanımı konusunda danışmanlık hizmeti veren firmalar tarafından da hazırlanabilirler.
Yönetmelik, kullanım alanı 20.000 m2 üzerindeki yeni bina inşaatlarında, bina toplam maliyetinin en az yüzde 10’una karşılık gelecek şekilde yenilenebilir enerji kaynaklarının (ve ek olarak da kojenerasyon sistemleri) kullanılmasını şart koşmaktadır. Hem binaya başarılı bir entegrasyonun gerçekleşmesi, hem de Enerji Kimlik Belgesi’nde en yüksek enerji sınıfını elde etmek için, projelendirme aşamasında yenilenebilir enerjiye önemle yaklaşılması gerekmektedir. Bu aşamada mimarlar bu analizlerin yapılması veya yaptırılması konusunda aktif rol oynayacaklardır.
Binalara entegre yenilenebilir enerji sistemleri olarak mimarların ilk değerlendirmeleri gereken güneş enerjisi sistemlerdir. Bunlar, güneş ısısı yoluyla sıcak su üreten termal sistemler ve güneş ışığı yoluyla elektrik üreten fotovoltaik sistemler olarak ikiye ayrılmaktadırlar ve çoğunlukla yapıların kullanım ömürleri boyunca boş duran çatılarına yerleştirilmektedirler. Burada belirtmek gerekir ki, binalara entegre bu tür sistemler, binalara entegre olmadıkları duruma göre (ör. bir tarla üzerine yerleştirilmeleri) topluma daha fazla ekonomik bir fayda sağlamaktadırlar. Çünkü atıl duran alanların değerlendirilmesini mümkün kılmaktadırlar. Yine binaya entegrasyon konusunda daha önemli bir ekonomik fayda, entegre edilen güneş enerjisi sistemlerinin konvansiyonel yapı elemanlarının yerine geçerek bu yapı elemanlarının maliyetlerinin bir bölümü olarak gerçekleşmeleri ve yenilenebilir enerji yatırım maliyetinde bina dışı uygulamalarına göre daha avantajlı olabilmeleridir. Örneğin bir binanın cephesinde kullanılan fotovoltaik paneller, diğer cephe giydirme malzemelerinin yerine geçerek hep koruma, hem estetik işlevlerini yerine getirirlerken, hem de enerji üretebilmektedirler.
Binalarda sıklıkla kullanılabilen bir diğer enerji sistemi ise ısı pompalarıdır. Her ne kadar bu sistemlerin yine şebeke kaynaklı elektrik tüketimleri mevcut olsa da, asıl enerji kaynaklarını hava veya toprakta bulunan düşük sıcaklıklardaki enerji oluşturmaktadır. Toprak kaynaklı ısı pompaları, hava kaynaklı olanlara göre daha verimli olmakla beraber, ilk yatırım maliyetleri sondaj veya yatay boru yayma ihtiyacı nedeniyle daha yüksek olmaktadır.
Tüm yenilenebilir enerji sistemlerinin verimlilikleri, binanın bulunduğu ortamdaki iklimsel özelliklere (toprak kaynaklı ısı pompası örneğinde toprak ısısı) bağlı oldukları için, fizibilitelerinin yapılabilmesinde bu iklim özelliklerinin göz önüne alınmaları çok önemlidirler. Buradaki genel kabul görmüş yaklaşım, bölgenin uzun vadede toplanmış senelik iklim verilerinden önem arz edenlerin seçilerek (ör. fotovoltaik sistemlerde gökyüzü bulut oranı ve dış hava sıcaklıkları) kurulması planlanan sistemin simülasyona tabi tutulması ve senelik enerji üretiminin hesaplanmasıdır.
Bina enerji performansında önem arz eden bir başka konu kabuk sızdırmazlığıdır. Hem ısı yalıtımı malzemelerinin doğru uygulaması, hem de hava geçirgenliğini önleyici özel sızdırmazlık ürünlerinin cephelerde kullanılmaları, hava akışı yoluyla gereksiz ısı kayıplarının önüne geçmektedirler. Mimarlar, kabuk sızdırmazlığı konusunda ulaşılması gereken minimum değerleri (saatlik hava değişimi veya m3/h/m2 cinsinden) uygulama projelerine işleyerek, uygulamacılara bu konuda yol göstermelidirler. Yönetmelik, sürekli hava geçmeyecek şekilde sızdırmazlığın sağlanmasını şart koşmaktadır ve minimum değerler konusunda TS standardına referans vermektedir. Bu noktada, makul bir enerji performansını sağlayacak bir sızdırmazlık tekniğinin mimar tarafından önerilmesi gerekmektedir.
Modern binalarda kabuk geçirgenliği azaltıldıkça bina içerisine mekanik olarak taze hava getirilmesi ihtiyacı ortaya çıkar. Özellikle ısı geri kazanımlı havalandırma ekipmanları bu ihtiyacı karşılamak için geliştirilmişlerdir. Günümüzde konutlarda bile (örneğin Almanya’daki pasif evler) kullanımına başlanılmış olan bu ekipmanlar, her derde deva bir ilaç olarak kabul edilmemelidirler. Nitekim ısı geri kazanımının yol açtığı basınç düşmesi, bu ekipmanların yüksek fan güçleriyle çalışmaları ve dolayısıyla yüksek enerji tüketimlerine sahip olmalarına yol açabilmektedir. Bu nedenle bu cihazların senelik enerji geri kazanımlarının, fazladan fan enerji tüketimi ile karşılaştırılıp bir karar verilmesi gerekmektedir. Mimarlar, bu ekipmanların kullanımına karar verilme aşamasında mekanik proje mühendisinden bu hesapları talep etmelidirler. Isıtma ve soğutma sistemleri konusunda yönetmelik çoğunlukla mekanik proje müelliflerini ilgilendiren şartlar vermekle beraber, mimarların bilmesi gereken en önemli nokta, 2000 m2den fazla kullanım alanı olan yeni binalarda merkezi ısıtma sisteminin şart koşulmasıdır. Böylece konut binalarında alışılagelmiş olan bireysel kombi kullanımı sınırlı da olsa yasaklanmaktadır. Merkezi sistemler, kat istasyonları adı verilen ve ana sıcak su sirkülasyon hattından enerji değişimi yoluyla daire içerisinde hatları besleyen modern sistemler sayesinde daire düzeyinde ihtiyaca göre kontrol edilebilirlik sunabilir hale gelmişlerdir. Yine kat istasyonlarının kullanım sıcak suyu üretiminde kullanılabilmesi, daire içinde şofbenlere duyulan gereksinimi ortadan kaldırmaktadır.
Aydınlatma konusunda yönetmelik, günışığına ve harekete duyarlı otomatik sistemleri önermekte, aydınlatma armatürlerinin kontrolleri konusunda enerji verimliliğini sağlayacak bir takım şartlar koymaktadır. Ancak aydınlatma sisteminin güç yoğunluğu (W/m2) konusunda herhangi bir önermesi mevcut değildir. Toplam aydınlatma kurulu gücü konusunda mimarların mahallerin gereksinimlerine göre güç yoğunluğu sınırlamaları getirmeleri, binanın toplam enerji performansında iyileşmeye yol açacaktır. Bu güç yoğunluğu sınırları içerisinde kalarak hedeflenen ilüminans değerlerini yakalayabilmek, yine iç mekan ve aydınlatma tasarımcılarının koordineli olarak hedeflemeleri gereken bir konudur. Yönetmelik, ayrıca yapay ışık emilimini asgari seviyede tutmak için iç mekanlarda açık renk mobilya ve duvar boyalarının kullanımını önermektedir.

Mimarların Enerji Kimlik Belgesi Düzenlenmesindeki Rolleri
Yeni binalarda Enerji Kimlik Belgeleri (EKB), Bayındırlık Bakanlığı tarafından geliştirilen ve internet üzerinden erişim sağlanan BEP-TR isimli saatlik enerji analiz programıyla yapılacaktır. Analiz programının saatlik çalışması, binanın ısıtma/soğutma yüklerini, ilgili bölgenin iklim verilerini de kullanarak saatlik periyotlar ile hesaplanması anlamına gelmektedir. Program, bina kabuğu, geometrisi, coğrafi lokasyon ve yerleşimi, mekanik, sıhhi sıcak su ve aydınlatma ile ilgili bilgileri kullanıcıdan alarak gerekli hesapları bir senelik dönem için gerçekleştirmektedir.
Enerji sınıfının hesaplanması yöntemi, referans bina ile karşılaştırma yöntemi olarak tanımlanabilen bir metodolojiyi izlemektedir. Buna göre BEP-TR programı tarafından aslında iki farklı binanın enerji analizi gerçekleştirilmektedir. Bunlardan birincisi, tüm bina kabuk elemanları ve elektro-mekanik sistem özelliklerinin tasarım projeleri ile aynı olduğu gerçek binadır. İkincisi ise, bina kabuk elemanlarının, mekanik sistemlerin, sıcak su sistemlerinin ve aydınlatma sistemlerinin enerji verimliliği ile ilgili parametrelerinin yasal minimum değerlere eşit olduğu teorik bir referans binadır. Referans binada, gerçek binada bulunan yenilebilir enerji sistemlerden hiçbiri bulunmaz. Her iki binanın da konumları, iklim verileri ve geometrileri aynıdır. BEP-TR programı, her iki binanın da senelik enerji tüketimini hesaplar ve gerçek binayı, referans binaya göre olan performansına göre bir enerji sınıfına yerleştirir. Referans binanın yıllık enerji tüketimi 100 kabul edilirse, sınıflandırma skalası şu şekilde olmaktadır:
Bu yöntem, tasarımcılara iki model arasında farklılık göstermesine izin verilen parametreleri değiştirerek hedeflenen enerji sınıfına ulaşılabilmesi imkanını vermektedir. Yani iki model arasındaki farklar, alınabilecek enerji verimliliği önlemleridir. Burada önemli bir husus, aslında bina geometrisi ve yönelmesinin bina enerji sınıflandırmasında fazla bir etkisinin olmayacak olmasıdır. Bu hatalı bir yaklaşımdır ve düzeltilmesi gerekmektedir. ABD’de kullanılan benzer bir referans bina ile karşılaştırma yönteminde, referans binanın enerji analizi, gerçek yönelmeden 0, 90, 180 ve 270 derece rotasyonlar ile gerçekleştirilmekte ve bu analiz sonuçlarının ortalaması, referans binanın enerji performansı olarak kabul edilmektedir. Bu sayede yönelmenin referans bina üzerindeki etkileri sıfırlanmakta, gerçek binada ise doğru yönlendirmenin seçilmesi durumunda enerji performansı daha yüksek ortaya çıkmaktadır.   
Yönetmeliğin öngördüğü, yeni binalarda enerji sınıfının D sınıfının altında olmamasıdır. D sınıfı, referans binadan en fazla yüzde 20 daha fazla yıllık enerji tüketimi anlamına gelmektedir. Zamanla bu sınıfın D sınıfından daha yukarı çekilerek yeni binaların enerji performans çıtalarının yükseltilmesi söz konusudur. Aynı şekilde yasal minimumlar olan referans bina özelliklerinin de iyileştirilmesi, yine bu çıtayı yükseltecektir.
Yüksek enerji sınıfının bina sahiplerine getirecekleri fayda düşünülürse (daha yüksek satış değer, daha düşük işletme giderleri, yasalar ile korunan finansal avantajlar, vb.), çoğu bina sahibi D sınıfı ile yetinmeyecek ve çıtayı kendisi yüksek bir seviyeye koymak isteyecektir. Burada en önemli görev projenin mimarına düşmekte, hedeflenen enerji sınıfı seviyesine tasarım aşamasında ulaşılması gerekmektedir. Bunun için de mimarların, aşağıda bahsedeceğimiz proje yaklaşımını izlemeleri faydalı olacaktır. Bu yaklaşım, aynı zamanda enerji sınıfının yüksek tutulması için mimarların işverenleri uyarma görevlerini yerine getirerek işlevselliklerini arttırmalarını sağlayacaktır.
Yönetmelik, ayrıca EKB düzenlemesi konusunda yetkiyi yeni binalarda proje müellifi mimar ve mühendislere vermiştir. Bu da mimarların bina enerji performansı konusunda ne kadar etkileyici olacaklarının bir teyididir.

Enerji Performansı Yüksek Binalara Ulaşmak için Mimarların İzlemesi Gereken Proje Yaklaşımı
Hem bu yönetmelik tarafından uygulama prensipleri belirlenen Enerji Kimlik Belgesi (EKB), hem de binalarda enerji verimliliğine yönelik diğer yaklaşımlar (Yeşil Bina sertifikasyon sistemleri, enerji verimliliği standartları) üstesinden gelinmesi gereken bir formalite olarak algılanmamalıdırlar. EKB sürecini incelediğimizde, binanın yapı kullanım iznini alabilmesi için bu belgenin düzenlenmiş olması şarttır; dolayısıyla sanki izin aşamasında düzenlenmesi gereken bir belge izlenimi verilmektedir.
Buna karşılık, yeni bir yapının ulaşabileceği en yüksek enerji sınıfına ulaşması, tasarım aşamasında verilen kararlara bağlıdır. Bu nedenle bir tasarım ekibinin EKB ile sadece iskan aşamasında ilgilenmeye başlaması, en iyi ihtimalle hedeflenen enerji sınıfının tamamen şansa tutturulması, en kötü ihtimalle ise bitmiş bir inşaat ve yapı sistemlerinde modifikasyonların yapılmasını gerektirecektir. Bu nedenle yönetmelik son derece doğru bir kararla yeni yapılarda EKB düzenleme yetkisini mimar ve proje müellifi olan mühendislere vermiştir. Burada beklenti, EKB’de yüksek enerji sınıfına ulaşmak için alınacak önlemlerin, projenin daha ilk tasarım aşamalarında tasarımcılar tarafından değerlendirilmesi ve uygun görülenlerin projelere yansıtılmasıdır.
Mimarların, özellikle de tasarım sürecini yöneten mimarların, bu konuya yaklaşımları şu şekilde olmalıdır: Projenin tasarım aşamasının başlangıç safhalarında mal sahibiyle birlikte hedef enerji sınıfının belirlenmesi ilk adımdır. Burada mal sahibi, mimarın vereceği bilgiler, seçilen bina enerji sınıfının yasal sonuç ve avantajları ve işletme giderleri konusunda bilgileri bir araya getirerek bir karar verecektir. Önceki bölümde anlatılan BEP-TR programının kullanımına bu aşamada başlanmalı ve proje geliştirilmesi ile paralel olarak yürütülmelidir. Tasarımda alınan her karar ve yapılan her revizyonun enerji performansına nasıl etki ettiği program yoluyla değerlendirilebilir. Proje yöneticisi olan mimar, bu aşamada mekanik ve aydınlatma proje müelliflerini de bu sürece dahil etmeli, alınan tüm kararların hedef bina enerji sınıfından sapmayı engelleyecek şekilde alınması sağlanmalıdır. Yani mimar, tasarım sürecini ortak hedef olarak belirlenen enerji sınıfı çevresinde entegre bir şekilde yürütmelidir.
Süreç bu şekilde yürütülmediği takdirde, yapı kullanım izni aşamasında düzenlenen EKB’nin hedeflenen enerji sınıfını tutturması olasılığı tamamen şansa kalmıştır. Yönetmelik, bu entegre tasarım sürecinden açık olarak bahsetmese de, EKB’nin düzenlenmesi yetkisini proje müellifi mimar ve mühendislere vererek bu konuda yol gösterici olmaktadır.
Temmuz ayından itibaren tüm yeni yapılarda EKB’nin düzenlenmesi zorunlu olacaktır. Bu konuda çıkarılan yasa ve yönetmelikler, AB uyum süreci de gözetilerek diğer Avrupa ülkelerinde denenmiş ve geliştirilmiş yasalara paralel olarak hazırlanmışlardır. Eksikleri bulunsa da (ki bu eksiklerin çoğu binalarda enerji verimliliği konusunda Türk standartlarının bulunmayışıdır ve bu eksiklik ISO ve EN standartlarına referans yapılarak giderilmeye çalışılmıştır), Türkiye’nin enerji verimliliği konusunda önünü önemli derecede açacak ve yapı sektörünü değişmeye zorlayacak potansiyele sahiptirler. Yapı tasarımında bulunan her mesleğe, ama özellikle mimarlara bu konuda önemli sorumluluklar düşmektedir.

(NOT: Sürdürülebilir binalar ve enerji verimliliği konusunda Mimta Mimarlık çalışanları
tarafından yayınlanan internet günlüğünden (surdurulebilirbina.blogspot.com) bu konularda daha fazla bilgi elde edilebilir).
 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Mekanik Tesisatın Yeni Yüzyılı: Tesisat Sektörünün Dört Bileşeni

GHİYO'dan okuldaşım, İş ve Pazar Geliştirme Stratejileri Mentoru değerli dostum Yavuz Can Yazıcı, Four Essentials izlenimlerini yazdı....
8 Mayıs 2024

ISO 14067 Ürün Karbon Ayak İzi Hesaplama ve Doğrulama

Son zamanlarda, iklim değişikliği konusu giderek daha önemli hale gelmektedir. İklim değişikliği, dünya genelindeki birçok ülkeyi etkisi altına almakt...
5 Nisan 2024

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve SKDM Sertifikası Nedir?

İklim değişikliği, günümüzde dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biridir. Karbon emisyonlarının azaltılması ve sürdürülebilir bir gele...
13 Şubat 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Doğalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • İklimlendirme Sektörü Kataloğu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü Kataloğu
  • Yalıtım Sektörü Kataloğu
  • Su ve Çevre Sektörü Kataloğu

©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.