Yeşil Bina Dergisi 9. Sayı (Eylül-Ekim 2011)

22 RÖPORTAJ biyolojik çevrime girebilecek, en azından kompost olabilecek ya da teknik çevrim- lere girebilecek şekilde dizayn ediliyor- lar. Biyolojik besinler doğayla iç içe olan ürünlerdir ve biyolojik olarak parçalanırlar. Canlı sistemler için bir tehlike oluştur- mazlar. İnsanlar tarafından kullanıldık- tan sonra doğaya geri verilirler ve parça- lanma proseslerine katılırlar. Buna benzer biçimde biyolojik besin olarak tasarlanmış ürünler “tüketim ürünleri” adını alırlar. Güvenli ve tam bir şekilde doğaya geri dönerler, sağlıklı ve yaşayan sistemlerde besin olurlar. Temizlik maddeleri, tek kullanımdan sonra atılan ambalajlar, yararlanma sırasında biyolojik, kimya- sal ve fiziksel olarak değişime uğrayan ürünler (ayakkabı tabanları, fren balataları gibi) biyolojik besin olarak geliştirilmeye uygun tipik tüketim ürünleridir. Esas ola- rak kompleks dayanıklı tüketim ürünleri ve mineral kaynaklar Cradle to Cradle konseptine göre teknik “metabolizma”ya girebilirler. Bu metabolizma çevriminde atıklar değil, sadece kapalı çevrimlerde sürekli olarak dönüp duran besinler olu- şur. “Teknik bir besin”, daha sonra tekrar geri kazanılabilmesi ve tekrar kullanıla- bilmesi için kapalı bir üretim çevriminde kalması gereken bir malzemedir (teknik metabolizma). Malzeme bu sayede yaşam çevrimleri sırasında değerini ürün olarak korur. Malzemelerin değerlerini arttırma- larına “upcycling” adı veriliyor. Bu teknik besinler, uzun süreli ihtiyaçlar için üre- tilecek “dayanıklı tüketim ürünleri”nde kullanılıyorlar. Müşterisi üründen sanki sahibiymiş gibi yararlansa da ürün ger- çekte üreticisine ait olarak kalıyor. Yani bir anlamda belki eko-leasing uygulaması denilebilir. Yeşil Bina: Beşikten Beşiğe uygulamaları nasıl gerçekleştirilecek? Prof. Dr. Hulusi Barlas: Bunun cevabını vermek benim için gerçekten zor. Çünkü YEŞİL BİNA / EKİM 2011 Cradle To Cradle konsepti, kimyasal üre- timlerden mimarlığa ve hizmet sektörün- den yeni atık kavramına dikkati çekmeyi amaçlayan çevre projelerine kadar o kadar geniş alanlarda uygulama alanı buluyor ki... Burada belki de kompost olabilen tişörtün nasıl geliştirildiğini örnek olarak verirsek sorunuza cevap olabilir diye düşünüyorum. Alman Trigema fir- ması C2C esaslarına göre kullanımından sonra biyolojik olarak parçalanabilen bir tişört geliştirmek istediğinde EPEA ile bağ- lantıya geçti ve birlikte çalışma başlatıldı. Bu ürün dört komponentten oluşuyordu: ana malzeme olarak iplik, dikiş ipliği, etiket ve boyar madde. Bu tişörtün üre- tilebilmesi için EPEA iki ana ödevi yerine getirmek durumundaydı. Birincisi, tişör- tün üretimi için gerekli olan ve gerekli özellikleri taşıyan malzemeleri tanımlayan bir bilgi platformu ve ikincisi de gerekli bileşenleri üretme yeteneğine sahip üre- ticileri toplayan bir ağ oluşturulması. İlk adım tam bir araştırma işiydi. Pamuğu bulmak daha kolay oldu ama esas sorun boyarmadde bulmakta ortaya çıktı. Bili- nen boyar maddelerin çoğu ağır metaller ve başka toksik maddeler içeriyordu. Hem teknik ve estetik gereklilikleri hem de çev- resel gereklilikleri yerine getiren boyalara ihtiyaç vardı. İsviçreli boyar madde üre- ticisi Ciba SC, boyar madde ve yan ürün paletini EPEA’ya açtı. Bugün Trigema’nın tişörtü, kalıcılıkta konvansiyonel boyalarla yarışabilen çok özel boyalarla geniş bir renk paletinde üretiliyor. Dikiş iplikleri ise yine İsviçreli Müller Strengelbach fir- masından temin ediliyor. Tişörtün bile- şimi başından sonuna kadar önceden belirlenmişti. Sonunda Trigema ve EPEA hedeflerine ulaştılar: Konvansiyonel ben- zerleri kadar uzun süre kullanılabilen ama kullanımından sonra kompost olabilen, biyolojik olarak parçalanabilen ilk tişört! Yeşil Bina: Yeni atık kavramına dikkati çekmeyi amaçlayan çevre projeleri dedi- niz... Bir örnek verebilir misiniz? Prof. Dr. Hulusi Barlas: EPEA tarafın- dan sürdürülen “Ocean Plastic” adlı proje bu konuda çok ilginç bir örnek olabilir. Proje kapsamında, balıkçıların denizden ağlarına takılan plastikleri, tekrar denize atmamaları için, getirecekleri plastiklere karşılık balıkçılara para ödemesi yapılı- yor. Böylece denizdeki çöpler toplanmış oluyor. Yine “Cradle to Cradle Island” projesi çerçevesinde de insanlar davet edilerek sahillerdeki plastik atıklar hep birlikte toplanıyor ve bu malzemelerden bir şeyler yapmaları isteniyor. Örneğin oluşturulan ilk ambalaj prototipleri ger- çekten çok ilginç. Toplanan malzemeye de “Ocean Plastic” adı veriliyor. Bu pro- jelerle Beşikten Beşiğe konseptinin gerek- liliği vurgulanmaya çalışılıyor. Yeşil Bina: Cradle to Cradle anlayışıyla üretilmiş ne kadar ürün var şu anda dünyada? Ve biz bu ürünleri nasıl tanı- yabiliriz? Prof. Dr. Hulusi Barlas: Bugüne kadar yaklaşık 600 civarında C2C ürünü üretildi. Kompost olabilen, yani biyolojik çevrime giren tişörtlerden teknik çevrime giren büro koltuklarına, havayı temizleyen yer döşemelerinden spor ayakkabılara ve mimari yapılara kadar her alanda uygu- lamalar söz konusu. 1995 yılından beri EPEA ve MBDC işbirliği ile KOBİ’lerden en büyük işletmelere kadar endüstriyel proseslerin, ürünlerin ve hammaddelerin Cradle to Cradle ölçütlerine göre değerlen- dirilmesi yapılıyor. Artan istekler üzerine MBDC tarafından bir C2C Sertifikasyon Programı geliştirilmiş bulunuyor. EPEA, MBDC lisansı ile bu ekolojik sertifikayı verme çalışmalarını da yürütüyor. C2C logosu sayesinde işletmeler ekolojik ve akıllı bir tasarım yaptıklarını görünür bir şekilde ortaya koyabiliyorlar. Tüketici de C2C logosunu taşıyan ürünün ilgili eko- lojik kalite ölçütlerini taşıdığını kolayca görebiliyor. C2C sertifikası dört ayrı basa- makta veriliyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=