Yeşil Bina Dergisi 9. Sayı (Eylül-Ekim 2011)

YEŞİL BİNA / EKİM 2011 21 yanın her yanındaki müşterileriyle yeni proseslerin, ürünlerin ve hizmetlerin tasa- rımında Beşikten Beşiğe metodolojisinin uygulanması için çalışıyor. Yeşil Bina: Atık kavramı nasıl değişi- yor?.. Prof. Dr. Hulusi Barlas: Düşünce sistemi- nin esaslarından ilki “atık=besin”. Bunu biraz açıklarsak, canlı sistemlere katılan her organizmanın süreçleri, bütünün sağlığına katkıda bulunuyor. Ağaçların yere dökülen çiçekleri parçalanarak diğer organizmalar için besine dönüşüyor. Mik- roorganizmalar, organik atıklar ile besleni- yorlar ve onları, ağaçların büyümelerinde kullanacakları besinler haline dönüştürüp toprakta depoluyorlar. Ağaçların meyve- lerini yiyen kuşlar dışkılarıyla tohumları kilometrelerce uzaklara taşıyarak yeni bir yaşamı mümkün kılıyorlar. Bir yaratığın “atığı” bir diğerinin besinidir. Bu besin zincirlerini esas alarak yapılacak insan yapısı çevrimlerde de “çöp”, bilinen anla- mıyla varolmayacaktır. Sözkonusu bu yeni madde akış sistemleri Cradle to Cradle konseptinin entegre bileşenlerini oluş- turuyorlar. Eğer tasarımcılar, kullanıldıktan sonra atılacak ürünler geliştireceklerine, doğal üretim sistemlerine benzer sistemler içinde hareket eden ve her yaşam çev- riminden sonra ya doğadaki besinlere ya da yeni ürünlerin üretiminde kullanılacak değerli malzemelere dönüşecek ürün ve hizmetleri tasarlamaya başlasalar nasıl olurdu? İşte C2C bunun adıdır. Bu şekilde yeni bir üretim anlayışıyla atık kavramı tamamen değişebilir. C2C düşüncesi, “eko-verimlilik” yerine “eko-etkinlik” kavramını öne çıkarıyor. Ama benim daha çok sevdiğim bir C2C ifadesi ise “Waste No More”. Bu sloganı Hollanda’nın en büyük atık yönetimi fir- ması Van Gansewinkel Groep (VGG) kulla- nıyor. VGG, sahip olduğu firmalarda C2C düşüncesini hakim kılmaya çılışıyor. Yeşil Bina: Buradaki düşünce sisteminde yeni diyebileceğimiz ne var? Prof. Dr. Hulusi Barlas: Çok şey var; ama belki de en önemlisi, doğrusal düşünceden döngüsel düşünceye geçiş. 1992 Rio Dünya Zirvesi’nden sonra baş- layan “Beşikten Mezara” uygulamaları o zamanlar için önemli bir değişimdi. “Ben üretirim, sonrasına karışmam” anlayışın- dan, ürünün kullanım sonrasında ne olacağından da sorumlu olunması, diye tanımlanabilecek “Beşikten Mezara” kav- ramına geçiş birçok önemli gelişmeye yol açtı. Üretici açısından, ambalajlardan tutun da atık olmuş ürünün nasıl bertaraf edileceğine kadar bir sorumluluk yük- lenme alışkanlığı oluşturdu. Ama sonuçta “Beşikten Mezara” üretim anlayışı da tek yönlü “doğrusal” bir yoldan ibaretti. Ham- maddeler elde edilip ürünlere dönüştü- rülüyor, satılıyor ve sonunda bir mezara, yani düzenli depolama tesisine ya da yakma tesisine ulaşıyordu. Her şeyin sonunda çöpe dönüştüğü bu sistemde, pratikte de çoğu zaman tüketici bertaraf- tan sorumlu durumda kalıyordu. Cradle to Cradle ile doğrusal düşüncenin yerini döngüsel düşünce alıyor. Ürünler işin başında daha sonra biyolojik veya teknik çevrime girecek şekilde tasarlanıyorlar. Başka bir yenilik ise tüketicinin ürünü değil, kullanım hakkını satın alması. Daha ürünü alırken sonunda ürünü -çevrime girmek üzere- geri vereceği ile ilgili bir söz- leşme yapılması. Bununla aynı zamanda aslında malzemelerin sürekli çevrimlere girmesi de garanti altına alınmış oluyor. Yeşil Bina: Ama bugün her şey atılmıyor. Yoğun bir şekilde geri dönüşüm de yapıl- maya çalışılıyor... Prof. Dr. Hulusi Barlas: “Beşikten Mezara” anlayışının esasını oluşturan recycling uygulamalarında aslında mal- zemeler sürekli değerlerini yitiriyorlar ve 2-3 geri dönüşümden sonra da işlem sona eriyor. Yani aslında Recycling değil “Downcycling” oluyor. Bu nedenle Beşik- ten Beşiğe uygulamalarında ise ürünler daha baştan, kullanımlarının sonunda ya

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=