Yeşil Bina Dergisi 28. Sayı (Kasım-Aralık 2014)
44 YEŞİL BİNA / ARALIK 2014 aldığım “Gökdelen Sendromu” başlıklı makalem, konuyu enine boyuna ince - lemektedir. Uzaktaki bir orman, uzak - taki bir yabancıdır insanımız için. Yanan bir orman içindeki piknik alanları zarar gördüyse timsahın gözyaşlarını dökeriz sadece; muhtemelen bir başka piknikçi - nin buna neden olduğunu bilmeyerek!.. Doğru bir planlama ile yatay bir yaşam, insana yakışan yaşamdır. İnsanların iki ayağı var, o da yürümek için. Ağaca tır - manmak için pençeleri yok. Bir geçiş dönemi adına en fazla 8-9 katlı ama enerji ve ekoloji adına da çözümler içeren çok katlı yapılar dışında tercih edilmesi gere - ken yapılaşma, yaygın olarak iki katlı ve en fazla dört katlı olmalıdır. 1950 yılındaki Amerika’yı planlarken, geçmiş hatalarından dersler çıkararak kararlar alan, şimdilerde ise 2050’yi plan - layan oldukça deneyimli bir grupla iki yılı aşkın bir süre çalışma fırsatı buldum. Çok katlı yapılanmanın pedagojik, psikolojik ve fizyolojik sorunlar doğurduğunu ve suç oranında artış yarattığını söylediler. Gökdelenlerin, çaresiz Amerikalıların ve iş çevrelerinin “henüz kurtulamadığı!” bir mecburiyet olduğunu ilave ettiler. Bu sonuçlardan hiç memnun kalmayan Amerikan kamuoyuna çözüm olarak “suburb” denilen, ortalama iki katlı ve ahşap konutlardan oluşan “dış mahalle”, yani banliyöleri önerdiklerini söylediler. Böylece hem doğayı insanlara emanet ettiklerini ve onu korumaya aldıklarını, hem de bu yapıların Amerika’da yüzde 90 oranında yaygın olan ahşap çatkıya sahip olmaları yüzünden depreme karşı güvenli kentler elde ettiklerini söylediler. Hatta, deprem bölgesi Kaliforniya’da bu oranın yüzde 99’a tırmandığını eklediler. Uluslararası örneklerde ve ülkemizin tarihi yapılarında görüleceği gibi dokuz kata kadar ahşap konut yapmanın hiçbir teknik sakıncası yoktur. Ne var ki atamı - zın, dedemizin “ustalığını ve mühendisli - ğini” dünyaya öğrettiği yine yabancılarca itiraf edilen bu tekniğin ve hesabının son 70 yıldır inşaat fakültelerimizde öğretil - memesi acı bir gerçektir. Beton bütün dünyada, öncelikle konut sektöründen çekilmektedir. Amerika’daki konutların yüzde 90’ı ahşap olmasına kar - şılık ülkemizdeki konutların yüzde 97’si betondur. Düşünmek gerekmez mi?.. 99 depreminde “depremin değil, betonun altında kaldık!” dediğimde nedense çok kızmıştı birileri. Yeşil ile Yaşamak Kentlerdeki yeşil alanlar, biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilmesinde temel bileşendir. Aynı zamanda, insan ile yapı arasında ölçüsel bir denge kurulmasına ve yaşanılan bölgede insanların psiko - lojik doyuma ulaşmasına hizmet verir. Oyun, spor, dinlence gibi örgütlenmiş ve düzenlenmiş işlevlere, açık mekânlar sağlar. Her aileye ayrılabilecek küçük bahçelerde, kendi sebze ve meyvesini yetiştirme olanağı sunar. Ya da, 2003’te önerdiğim ve 2004’te “Hayata Yeniden Bakmak” başlıklı makalemde modelledi - ğim gibi sadece tarımsal amaçla ayrılan alanlarda, bireysel ya da mahalle ve semt bazında müşterek ve sağlıklı bir üretime fırsat verir. Kentsel kurguya dahil edilen yeşil alanların en önemli işlevi, tozu azaltmak ve fotosentez ile havayı temizlemektir. Rüzgar hızı düştükçe, bağıl nem artar ve insanın hissettiği sıcaklık yükselir. Doğru kurulmuş bir yeşil alan sistemi, örneğin yapılaşmış alanlar içine giren, özellikle hakim rüzgar yönüne doğru kenti açan alanlar dizisi şeklinde planlanan bölgeler oluşturarak, kentin mikro kliması iyileş - tirilir. Ortalama yüksekliğinin üç katı kadar bir alan içinde, kentin kendine özgü atmosferi bulunur. Bu saptamayı şu örnekle açıklayabiliriz; iki katlı yerleşke, atmosferi 18 metre yüksekliğe kadar etki - lerken, örneğin 10 katlı bir ortalama yük - seklik 90 metrelik bir atmosfer tabakasını iklimsel olarak negatif yönde etkiler. Böy - lece, gittikçe daha kalın bir tampon bölge ile çevresel faktörlerden izole edilmiş, sağ - lıksız yerleşimler doğar. O yüzden, hava kirliliğinin en çok etkili olduğu alanlar, yüksek yapıların yoğun bulunduğu, bu yüzden doğal hava akımlarının da engel - lendiği, yeşilden yoksun bölgelerdir. Buralarda ısı, çevredeki açık alana göre gündüz en az 2º C, gece yaklaşık 7º C daha yüksek, rüzgar hızı yüzde 20-30 daha düşük, bağıl nem ise daha fazladır. Buradaki göreceli ısınma, sigara dumanı ile dolmuş bir odadaki ısınma benzeri son derece sağlıksız bir enerji artışıdır. Kent içindeki, kentle entegre olabilmiş yeşil alanlar, uygun konumda ve büyüklükte olduğu durumda, kentteki hava akımını artırarak nem ve ısı yoğunlaşmasını engel - ler. Yani bir anlamda, kapalı alanlarda enerji tasarrufu sağlar. Daha düşük ısıtma ve soğutma yükleri ile yaşam konforu elde etmemize yardımcı olur. 25 m 2 yaprak alanının güneşli bir günde ürettiği oksijen miktarı, insanın bir günde tükettiği oksijen miktarına denktir. Bu yaprak alanı, yaklaşık olarak, izdü - şümü 5 m 2 olan bir ağacın taşıdığı yaprak GÖRÜŞ
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=