Yeşil Bina Dergisi 24. Sayı (Mart-Nisan 2014)

55 YEŞİL BİNA / NİSAN 2014 dönülmelidir bu yanlışın? Bu gidişe bir “dur” demeliyiz. Ne yapmak ve inşaat sektörünü nasıl yönetmek gerektiğini tartışmalı, dev boyutlarda harcamaların ve haksız kazançla - rın önüne geçmeliyiz. Siyasi erk, kendi ayağına basabilir mi? TOKİ, bir havuz problemi olmaktan kurta - rılabilir mi? 12- Enerji, ekoloji ve deprem gerçeği dikkate alınmadan, geçici tedbirler ile bu sorunlar çözülebilir mi? Önce bir ülke planlaması, sonra, o süreçte saptanan temel ilkelere göre bölgesel ve kentsel ölçekte planlama - larla başlanmalıdır çalışmaya. Sonra da “enerji ve ekoloji” öncelikli bir yapılanma ile devam edilmelidir işe. Yani kısa vadeli olmasa da, göze almak zorunda oldu - ğumuz bir eğitim süreci ve ardından sağlanması gereken milli bir mutabakat ile 20 yılı aşmayan bir sürede, gerçek bağımsızlığımıza ve insanca bir yaşama kavuşabiliriz. Bu 12 soru, bir düzine kitap eder. 250’yi aşan makalemde yanıtları ara - maya, projelerimle örnekleri ortaya koy - maya çalıştım. Önemli olan, bu kaygıları ülke genelinde paylaşmak ve milli beklenti haline getirebilmektir. Bana kalırsa bu bir “var olma!” savaşıdır!.. Tasarruf, Bunun Neresinde? Bütün bu sorulara yanıt ararken çok kolaya kaçıldı. Fatura, yanlış üretime değil, israfa çıkarıldı. Sanki sunulan her şey doğru ve ahlaklıydı ama insanlar kul - lanırken abartıyordu!.. O yüzden, “Şeytan bunun neresinde!” diyen, çok eski bir soruya benziyor bu ara başlık. Tasarruf, yaşamsal ihtiyaçlardan vazgeçmek, çare - leri azaltmak değildir. Örneğin, üç lamba - nın birisini söndürmek hiç değildir!.. Üç lambanın üçünü de, örneğin LED ampul ile değiştirip, onun enerjisini de yaşadığı alanda üretebilmektir marifet. Eskiden harcadığı enerjinin, yanlış teknikler ya da yapısal performans yüzünden ona yetme - diği anlaşıldığında, bulunduğu mekânın fizik özelliklerini iyileştirmektir. Kışın daha çok üşümeye, yazın daha fazla terlemeye neden olan, yani hastalığa davetiye çıka - ran, sözüm ona enerji tasarrufunu marifet sanmak değildir. Başarı, daha az enerji tüketerek daha yüksek yaşam standardı elde etmektir; gerekli olan yaşam ve üretim değerlerin - den vazgeçmek değil!.. Enerji bir araçtır, amaç değil. Bu ölçüleri ile sanıldığı gibi, amacın olmazsa olmazı da değil. Daha az enerji ile daha kapsamlı amaçlara erişmek mümkündür. Bu gayretler içinde, yaşamını kendi ürettiği enerji ile sürdürebilmek şartı kaçı - nılmazdır. Ama daima ikinci sırada yer alır. Önce, içinde bulunduğumuz koşulları düzeltmek zorundayız. Bir birim üretim için emsallerinden daha çok enerji harca - yan sanayiden, bir birim yaşam için yanlış yönlendirme, düşük izolasyon değerleri, yüksek yıpranma katsayısı, deprem riski ve nefes almayan yapısı ile yaşamsal risk - ler yaratan malzemelerden kurtulmalıyız ilkin. Küresel ısınma olmasın diye “daha az enerji tüketelim” lafına bayılıyorum. Bu bir “global ölçekte” ticari manipülasyondur. Ne küresel ısınmadaki payımız dikkate değer ölçüde bizim yüzümüzdendir ne de bu ısınma, insanın durdurabileceği bir döngüdür. Önemli olan, yeni koşul - lara adaptasyon sağlamaktır. Örneğin, suyu daha az kullanıp kirli kalmak değil, o suyu tekrar tekrar arıtarak klozetlerde, dış temizlikte ve sulamada kullanıp, yüzde 85-90 tasarrufunu becerebilmektir. Ve bu iş için gereken yatırımın iki üç yıl içinde geri alınabileceğini görmektir. İşte size en az yüzde 85 azalan su ihtiyacı... Hem de yaşam konforundan hiç vazgeçmeden! Ve bence esas kıtlık nedeni olan “kıtlık bilinci!” yaratmadan. Esas sorun; fosil yakıtların yarattığı kirliliğin doğurduğu bir trilyon dolarlık sağlık harcamasından kur - tulabilecek, temiz ve sürdürülebilir ener - jilere yönelmektir. Tasarruf denen şey, radyatörleri kapatıp, ancak ısıtabildiğimiz bir salona hapsolmak ya da klimaya ken - dimizi mahkum edip, bu kez çok enerji harcıyor diye sıcaktan kavrulmaya razı olmak değildir. Kasıtlı Eskitme!.. Artık, 100 yıl yanabildiği anlaşılan ampullere 1920’lerde koyulan “1500 saat eskime ömrü”, yani “kasıtlı eskitme” kuralı, itiraf edilen bir insanlık ayıbıdır. Bu kurala uymayan üreticiler, KARTEL tara - fından para cezasına mahkum ediliyordu. Aklınıza gelen, “sözüm ona çevre dostu” bütün markalar, içindeydi bu günahın!.. Yani al birini vur öbürüne. Ya diğer araç gereç?.. Bozulduğunda tamiri yenisinden pahalı, sayfa ömrü biçilen yazıcılar, bilgi - sayarlar, televizyonlar ve cep telefonları?.. 1925 yılında, “kasıtlı eskitme” ya da bence “ahlaksız eskitme!” kararı alan ampul üreticileri, ilkin 1500 saatin üstünde dayanma ömrünü yasakladı. Bu süre,1940 yılında 1000 saate indirildi. Sanayici doymak bilmiyordu. 1950’lerde yaşanan ekonomik büyümenin nedeni ise satabilmek uğruna her türlü üre - time biçilen hizmet ömrünün artık genel kabul görmesiydi. Tabii halk bunlardan haberdar değildi. Satmak uğruna kısa bir

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=