Yeşil Bina Dergisi 24. Sayı (Mart-Nisan 2014)

3 YEŞİL BİNA / NİSAN 2014 30 40 46 SERTAÇ AYTAÇ sertacaytac@b2bmedya.com EDİTÖR Acaba Suç Kimde?.. 24 . sayımızı zengin bir içerikle hazır- ladık... Bu “zenginlik” aslında kendi tercihlerimizden ziyade bir zorunlu- luk olmaya başladı. Sektörde o kadar çok gelişme, proje, işlenmesi gereken konu, görüşülmesi gereken kişi, izlenmesi gere- ken etkinlik var ki... İçeriğimizin en önemli konularından birisi Rönesans Tower projesi oldu. Eylül ayında tamamlandığında Türkiye’nin ilk LEED Platinum sertifikalı “kule”si olacak Rönesans Tower’ın hem mimarlık hem de mühendislik literatürüne girmesi için birçok geçerli sebebi var... Taşıyıcı sistemin kurgu- sundan cephe sisteminin çözümüne kadar Türkiye için birçok ilki barındıran binayla ilgili detayları Rönesans Gayrimenkul Yatı- rım Ofis Geliştirme Direktörü Tuğçağ Arda Çotuk, Yeşil Bina okurları için özetledi... Çelik Erengezgin ise “İnsanca Yaşam” başlıklı yazısında çoğumuzun bilinçaltında, derinlerde sezebildiği, rahatsızlık duyduğu fakat ismini bir türlü koyamadığı, ne oldu- ğunu anlamlandıramadığı bir temayı, “Kasıtlı Eskitme”yi ele alıyor... Erengezin’in, aslında birçok sorunun israftan değil, yanlış üretim- den kaynaklandığını vurguladığı makalesi, tüm süreçlerde bir paradigma değişikliğinin gerekliliğini gözler önüne seriyor. Keyifle okuyacağınızı ve dünyaya başka bir gözle bakmanızı sağlayacağını tahmin ediyoruz... Makaleyi okurken bizim de aklımıza bazı sorular geldi... Mesela “Kentsel Dönüşüm” de “Kasıtlı Eskitme”nin bir kurbanı mı? Ya da kentsel dönüşüm kapsamında olmasa da neden binlerce binanın yıkılıp yeniden yapılma gereği duyuluyor? Yapı sektöründe de “Kasıtlı Eskitme” mi hakim? Kısmen doğru olabilir. Fakat onun başka somut gerekçeleri de olduğunu düşünüyoruz. Acı ama gerçek bir klişe: bu zamana kadar doğru dürüst binalar yapamamış, planlı bir kentleşmeyi becerememişiz. Isıdan, sudan, sesten, -yangını hiç söy- lemiyorum bile- “korunamayan”, deprem güvenliği olmayan, estetikten, tasarım bil- gisinden yoksun, zevksizlik timsali binalara “Bina”; bunları yapana da “Mimar” demi- şiz yıllardır. Dört duvar dikmek, mimarlık olmuş Türkiye’de. Ve mimarlarımızın çoğu, bu sözüm ona yüz binlerce binayı yapmış olmaktan hiç sorumluluk duymamışlar. Suçlu hep ya mal sahibi, ya siyasi erk, ya maddi olanaksızlıklar ya halkın bilinçsizliği olmuş. Halkta bilinç olsaydı mimarlıktan, mühendislikten hayatını idame ettirebilen kaç kişi kalırdı ortada, onu da çok merak ediyoruz doğrusu. Yani bizce inşaat sektöründe “Kasıtlı Eskitme”den ziyade başka, trajik yetersiz- likler var. Olay dönüp dolaşıp meslek sahibi olup-olmamaya dayanıyor. Temel yetenek ve temel bilgilerden yoksun bir iş yapma şekli, bizim gibi zemini kaygan coğrafyalarda kabul de görünce kentler en temel, en can alıcı işlevlerden yoksun, sözüm ona milyon- larca binayla doluyor, taşıyor. Sorun eğitim sisteminde mi acaba? Tabii ki olabilir; hele son yıllarda açılan onlarca sözde fakülteden sonra... Sorun siyasal erkte mi acaba? Kesinlikle bu da olabilir... Sorun mal sahibinde mi acaba? O da olabilir... Ama bu mesleği icra edenlerde hiç suç yok demek, sorumluluktan muaf tutmak da çok mantıklı gelmiyor insana... Önümüzdeki sayıda görüşmek ümi- diyle...

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=