Yeşil Bina Dergisi 19. Sayı (Mayıs-Haziran 2013)
YEŞİL BİNA / HAZİRAN 2013 25 lamıştır. “Pasif Bina” standartları oluş- muş; 15 kWsaat/m 2 -yıl ısıtma ve soğutma enerjisi, toplam 120 kWsaat/m 2 -yıl ise ısıtma-soğutma, aydınlatma, havalan- dırma, beyaz eşya vb. enerji kullanım sınırı belirlenmiştir. Erzurum’un iklim kuşağına benzer bir iklimde yer alan Almanya’daki 100 m2lik “pasif bina”da yaşayan dört kişilik bir ailenin, yıllık ısıtma gideri yalnızca 38 euro’dur. 100 m 2 lik bir binada yaşayan dört kişilik Erzurumlu bir ailenin ısıtma enerji tüketimi 300-450 kWsaat /m 2 -yıl, yani Almanya’daki eşde- ğer bir binaya göre 20-30 kat fazladır. Biz Haziran ayı sonunda Ankara Hacet- tepe Teknokent’te temeline başlayacağı- mız 2750 m 2 lik kendi Genel Müdürlük binamızda, “gerçek sertifikalı pasif bina” standartlarına göre kışın 30 m 2 lik bir ofi- simizi 10 adet “tea-light” mum ile ısıtma iddiasındayız. Genel olarak ülkemizde enerjinin yak- laşık yüzde 40’ı binalarda tüketilmekte- dir. Enerjimizin yüzde 73’ü ithaldir ve giderek artmaktadır. Cari açığımızın da yüzde 67.5’lik kısmı, enerji ithalinden kay- naklanmaktadır. Asgari ücretli bir ailenin maaşının yüzde 30-35’i enerjiye (doğal- gaz, yakıt, elektrik) gitmektedir. Bütün bu rakamlar ve ortaya çıkan matematik, binalarda enerjinin maksimum verimli kullanılması zorunluluğunu zaten gös- termektedir. Bir yandan da giderek sıkı- şan ve patlayacak olan mevcut haliyle şehir uygulamaları, hemşehrilik-komşu- luk-sosyal dayanışma, İslami-Osmanlı Medeniyeti, tüketim-israf-çevre-insan duyarlılığı, birarada-ortak yaşama kültürü gibi konulardan çokça dem vuran ve bun- lardan beslendiğini belirten bir hükümetin ve iktidarın, bu konularda daha da hassas ve dikkatli olması, sadece “söylemde” kalmaması gerekir. Bütün bu haslet ve değerler hepimiz için, insanlık ve gezege- nimiz için hem yeni bir vizyon ve misyon oluşturabilir, hem de zaten kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yeşil Bina: Yeni vizyon ve misyon sizce ne olmalı? Arif Künar: Vizyon, sade, yeterli, doğayla uyumlu, sürdürülebilir, yeşil bir ekonomi ile sınırlı büyümek, üretimi-tüke- timi-iklim değişikliğini-karbon salımını azaltmak, gelecek nesillere yaşanabilir bir gezegen bırakmaktır. Misyon ise enerji etkin, sürdürülebilir, sağlıklı pasif-sıfır emisyonlu-sıfır enerjili binalar geliştirmek, uygulamak ve bunlardan oluşan, planlı, yeşil ekonomi kriterlerine göre tasarlan- mış kalkınma modelleri üzerine kurul- muş, uygulanmış “yeşil” şehirler kurmak, kentsel dönüşümü de bu kriterlere göre yapmaktır. AB ve ABD 2020’den sonra tamamen “sıfıra yakın enerjili bina”, “sıfır karbon emisyonlu bina”, “pasif bina” yapmak üzere karar almış ve uygulamalara baş- “Yeşil Bina” danışmanlığı yaptıkları da artık tartışılmalı ve ayrıca değerlendirilme- lidir. En önemli sorun da, yaşamımızın en önemli ve en fazla zamanını geçirdiğimiz evlerimizin, işyerlerimizin, okullarımızın, hastanelerimizin, sitelerimizin, toplu konutlarımızın, şehirlerimizin, en enerji verimsiz, iç ortam kalitesinin, aydınlatma- sının, havalandırmasının, konfor düzeyle- rinin, hijyen ve insan biyolojisi-fizyolojisi- psikolojisi kriterlerine göre en yetersiz- sağlıksız olarak yapılmış ve hala yapılıyor olmasıdır. Diğeri de, ülkemizi ve aslında gezegenimizi, çevremizi, ekosistemimizi, gelecek nesilleri, tüm canlıları yok eden, edecek olan “küresel iklim değişikliği ve karbon salımını” artırmaya dönük, kentsel dönüşümle doğrudan bağlantılı, enerji üretimi-tüketimi sorunudur. Bu iki hayati-temel konuda da ülkemiz maalesef dünyanın ve olması gerekenin tam tersine davranıyor. Bunların birçok nedeni olabilir. Ancak, bu nedenlerin hiçbiri ve-veya toplamı, geri dönüşü ola- mayacak ekolojik bir yok oluşa hızla gidi- şimizi veya kısmen de olsa, bu sonuca yardımcı oluşumuzu açıklamaz, açıklaya- maz ve etik olarak, insanlık vicdanı, ortak akıl ve sağduyu ile varoluşumuzla bağda- şamaz. Artık her adımımızın, yapılan her fiziki etkinliğin (en küçük üretim-tüketim ve uygulamaların bile), köklü veya kısmi kentsel yenilemenin-dönüştürmenin-yapı- laşmanın makro-mikro iklim değişikliğine yol açtığını, havayı, suyu, toprağı, ekolo- jiyi, biyolojimizi doğrudan bozduğunu bili- yoruz. Karar vericiler, mevzuat yapıcılar, denetleyiciler, uygulayıcılar, uygulatıcılar, kullanıcılar, tüketiciler; hepimiz aslında az ya da çok biliyoruz, farkındayız. En önemlisi de, özellikle “güzel ve yalnız ülkemizin” aslında sahip olduğu, ancak artık tamamen unuttuğumuz, kaybetti- ğimiz hasletlerimiz olan, Anadolu top- raklarının binlerce yıllık kadim ve bilge geleneği, göreneği, minimalist yapılar, güneş mimarlığı ve meydanlı, birbirinin ışığını, rüzgarını, manzarasını kesmeyen
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=