Yeşil Bina Dergisi 16. Sayı (Kasım-Aralık 2012)
YEŞİL BİNA / ARALIK 2012 43 iklim değişiklikleri için de “Milyon yıl önce petrol mu yanıyordu?” deniyor.. Diğer taraftan yine bilimadamları, 25-30 km’lik toprak katmanının bile mağ- manın ısısını yeryüzüne iletme ihtimalinin olmadığını söylüyor. Nerede kaldı ki 5000 km derinlikteki ısıl değişikliğin... Bir başka pencereden Al benden de buna karşı bir açıklama. Bilindiği gibi dışımızdaki kozmosta, bildi- ğimiz katı maddeden, yani yıldızlardan ve galaksilerden çok daha büyük oranda yer kaplar uzay boşluğu. Mikro kozmos dediğimiz iç uzayda da durum hiç farklı değildir. Bir atom çekir- deği ile çevresinde dolanan parçacıklar arasındaki mesafenin, çekirdek büyük- lüğünün ortalama on bin katı olduğu söylenir. Yani çekirdeği 10 cm yarıçaplı bir top olarak düşünürsek, elektron en az 1 km ötededir. Sadece kullandığımız göz merceği ile baktığımızda, “boşluğu algılayamadığımız için”, her yeri kaplayan bir toprak tabakası görürüz önümüzde. Örneğin elektron mikroskobu ile bakabildiğimizde ise aslında muhteşem bir uzay boşluğu ile karşılaşırız birden bire. O zaman, “kim demiş mağmanın ısısı bize ulaşmaz ?” diyesi gelir insanın. Galiba bilimin sınırları da yine insan eli ile yaratılmakta. Yani göremediğini “yok”, ya da görebildiğini “tek gerçek” saymak; kolaycı bir insan hasleti ve derin bir yanılgı olmakta!.. Diğer taraftan, genel kabul gören senaryo şöyleydi biliyorsunuz: “Kara- ları kirlettik, yetmedi, su da kirlendi elbette. Havayı, yani gökyüzünü de kir- lettik sonunda. Olacağı buydu!.. İnsanlar yüzünden oluşan sera etkisi ile ısınan dünyanın harareti gittikçe yükseliyordu işte. Çünkü gelen ışınım geri dönemiyordu artık uzaya!..” Evet bu senaryo hala daha akla yatkın görünüyor. Hala konferans- larımda bu kurguyu kullanarak, “Kalan fosil yakıtların dörtte birini daha yakarsak halimiz dumanmış diyor bilimadamları!” demeye devam ediyorum izleyicilere. Bu sava destek olarak biliyoruz ki, son yıllarda onlarca bilimadamı biraraya gelerek küresel iklim değişikliğinin insan eliyle olduğunu kendi pencerelerinden kanıtladı. Grafikler de bunu açıkça des- teklemekte diyorlar. Geçmişteki buzul çağları için esas nedenin, devasa yanar- dağlardan püsküren korkunç büyüklük- teki lav ve bulutlar olduğu, bu nedenle güneşin gölgelendiği ve art arda buzul çağları yaşandığı tezini ileri sürüyorlar. Günümüzde böyle bir olay olmadığına göre küresel ısınmanın insan eliyle olduğu daha net biçimde ortaya çıkmakta deni- liyor o yüzden. Dedim ya, bendeniz hala bu savı kullanmaktayım. “Hangisi doğru ya da üçüncü bir doğru var mı?” diye sormanın zamanı geldi sanırım. İşte tam burada, kuantum mekani- ğinin gelip dayandığı son noktayı göz ardı etmemek gerek.. Çünkü, sanki üçüncü doğruya gönderme yapmakta!... “Ne boşluğu kardeşim? Ne uzayda ne dünyada boş bırakılmış tek bir hacim yok” diyorlar. Hatta eskiden bildiğimiz, yerli yerinde döner durur sanılan atom altı parçacıklarının da aslında kafasına göre takıldığını, biz nerede ararsak orada bulabileceğimizi söylemekteler. Yani bir anlamda “evreni tanımlayan, doğrudan gözlemcidir” denmekte. Hatta “bildiğimiz elektron da ne parçadır ne dalga!.. Hem odur hem öteki!..” denilerek, adeta temel fizikle iyice dalga geçilmekte. Bu konuların uzmanı sevgili arkadaşım Prof. Dr. Yunus Çengel durumu şöyle özetliyor: “Bir şey, bazen elma bazen armut gibi görülüyorsa o şey ne elmadır ne de armut. Kuantum mekaniğine göre bir şey ayni anda bir çok yerde olabilir ve birbiri ile zamansız etkileşebilir. Yani atom altı alemde, zaman ve mekan kavram- ları çökmektedir. Elektron, atomun her yerindedir. Ancak, bazı yerlerde varlığı- nın hissedilmesi ihtimali daha yüksektir. Elektron denen şey, bir “ihtimal dağılım fonksiyonu” ile ifade edilebilir ancak.” Ne olacak şimdi? Kim haklı kim haksız? Kabahat nedir? Varsa kimdedir?.. Olana tabi mi olmaktayız, yoksa onu etkilemekte miyiz? Ancak yüzde 5’ini ölçebildiğimizi bilimin itiraf ettiği kainatın yüzde 95’inde neler olmakta?.. CERN’de ki ışık hızına yakın çarpışma deneyinde gözlemlenmesi ümit edilen en küçük Higgs parçacığına “Tanrı parça- cığı” adının verilmesi ilginç ve manidar değil midir? Ne kadar dışındayız ya da ne kadar içimizdedir varoluş süreci? Halk ozanı Nesimi; “kah çıkarım gök- yüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni!.” demiş. Yukarıdan bakınca birlik, bütünlük, hatta kendisini gizleyen bir basitlik içindeki varoluştan, şimdilik dönelim yine yeryü- zünün görünen yüzüne. Ve o düzlemde neler yapabileceğimize tekrar göz atalım. Temel yanlışlar Petrol severlerin, kendilerini aklamak için kullandıkları bahanenin temel yanlışı şu idi: Petrol ve türevlerinin çevre kirliliği
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=